BlogOtizm ve Özel Durumlar

Selektif Mutizm (Seçici Konuşmama)

Kendini rahat ve güvende hissettiği ortamlarda akıcı bir şekilde konuşabilen bir çocuğun, okul gibi sosyal ortamlara girdiğinde tamamen sessizleşmesi, pek çok aileyi endişelendirir. Bu durum, Selektif Mutizm (Seçici Konuşmama) olarak adlandırılan ve çocuğun belirli ortamlarda konuşamamasına neden olan bir kaygı bozukluğudur. Çocuklar, evde aile bireyleriyle rahatça sohbet edip oyun oynarken, sosyal ortamlarda adeta “donarlar”. Bu durumun altında yatan nedenleri anlamak, erken tanı ve müdahale için kritik önem taşır.

Selektif Mutizm (Seçici Konuşmama) Nedir?

Selektif mutizm, bir çocuğun konuşma becerisine sahip olmasına ve dili etkin bir şekilde kullanabilmesine rağmen, belirli sosyal durumlarda konuşamaması ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Özellikle okul çağında belirginleşen bu durum, basit bir utangaçlıktan çok daha fazlasını ifade eder.

Çocuk, ev ortamında ailesiye rahatça konuşup günlük aktivitelerini sürdürebilirken, okul, park veya sosyal etkinlikler gibi ortamlarda iletişim kurmakta zorlanır. Bu zorluk en az bir ay süreyle devam eder ve çocuğun eğitim hayatını, sosyal ilişkilerini ve günlük yaşam aktivitelerini önemli ölçüde etkiler.

Örneğin; sınıfta öğretmeninin sorduğu soruyu yanıtlayamayan bir çocuk, aynı sorunun cevabını eve geldiğinde ailesine kolaylıkla açıklayabilir. Ya da okul bahçesinde arkadaşlarıyla sessizce oynayan bir çocuk, eve geldiğinde o gün yaşadıklarını heyecanla anlatabilir.

Bu durum, çocuğun dil gelişimini ve iletişim becerilerini nasıl etkiler? Selektif mutizmin dil gelişimi üzerindeki etkilerini anlamak, çocuğa doğru yaklaşım için önemli bir başlangıç noktasıdır.

Selektif Mutizm ve Dil Gelişimi

Selektif mutizm, dil gelişimini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilen karmaşık bir durumdur. Çocukların konuşma becerilerini belirli ortamlarda kullanamaması, zaman içinde dil ve iletişim becerilerinin gelişimini farklı şekillerde etkileyebilir.

Araştırmalar, selektif mutizmi olan çocukların yaklaşık %59’unda bir tür dil gelişim farklılığı olduğunu gösteriyor (Klein, Armstrong, Shipon-Blum, 2012). Bu çocuklar özellikle karmaşık cümle yapıları kurmada, hikaye anlatımında ve soyut dili kullanmada güçlük yaşayabilirler. Ancak bu her selektif mutizm vakasında dil gelişim sorunu olacağı anlamına gelmez elbette.

Dil ve konuşma terapistinin müdahalesi bu noktada kritik bir öneme sahiptir. Terapist öncelikle çocuğun dil gelişim profilini detaylı bir şekilde değerlendirir. Bu değerlendirme süreci şunları içerir;

  • Çocuğun dili anlama düzeyi
  • Kelime dağarcığı genişliği
  • Cümle kurma ve dilbilgisi becerileri
  • Sosyal iletişim becerileri
  • Ses üretimi ve konuşma akıcılığı

Dil terapisi sürecinde, çocuğun kaygı düzeyini artırmayacak özel teknikler kullanılır. Örneğin; başlangıçta doğrudan konuşma yerine alternatif iletişim yöntemleri (işaretler, yazı, çizim) kullanılabilir. Çocuk kendini güvende hissettikçe, kademeli olarak sesli iletişime geçiş yapılır. Bu süreçte çocuklar genellikle önce fısıltıyla konuşmaya başlar, ardından normal ses düzeyine geçiş yaparlar.

Ev ortamında aile üyeleriyle zengin bir dil kullanımı sergileyen çocuk, okul ortamında kısıtlı iletişim nedeniyle akranlarıyla olan diyaloglarında daha basit ve kısa cümleler kullanabilir. Terapist, bu farklılığı azaltmak için hem ev hem de okul ortamında kullanılabilecek stratejiler geliştirir ve aileye bu konuda rehberlik eder.

Dil terapisinin başarısı için erken müdahale çok önemlidir. Özellikle okul öncesi ve ilkokul döneminde alınacak destek, olası dil gelişim gecikmelerinin önüne geçebilir. Terapist, çocuğun yaşına ve ihtiyaçlarına uygun oyun temelli aktivitelerle dil becerilerini geliştirirken, aynı zamanda çocuğun özgüveninin artmasına da katkıda bulunur.

Selektif mutizmin tanısı ve tedavisi sürecinde, çocuğun gösterdiği belirtileri doğru değerlendirmek büyük önem taşır. Peki, bu belirtiler nelerdir ve ailelerin dikkat etmesi gereken erken uyarı işaretleri nelerdir?

Selektif Mutizm Tanısının Genel Belirtileri

Selektif mutizmin belirtileri, çocuğun içinde bulunduğu ortama ve kişilere göre belirgin farklılıklar gösterir. Bu durumun doğru tanılanabilmesi için belirtilerin en az bir ay süreyle devam etmesi ve çocuğun akademik veya sosyal yaşantısını önemli ölçüde etkilemesi gerekir.

Çocuklar ev ortamında şu davranışları sergileyebilirler;

  • Aile üyeleriyle rahat ve akıcı iletişim kurabilme.
  • Günlük aktivitelerini normal şekilde sürdürebilme.
  • Duygularını ve düşüncelerini açıkça ifade edebilme.
  • Eve misafir geldiğinde iletişimi aniden kesme veya farklı bir odaya kaçma.
  • Tanımadığı kişiler varken aile üyeleriyle bile konuşmama.

Okul ve sosyal ortamlarda ise farklı belirtiler gözlemlenebilir;

  • Öğretmen veya akranlarla göz temasından kaçınma.
  • Sorulan sorulara cevap vermeme veya sadece kafa işaretleriyle yanıt verme.
  • Yalnızca fısıltıyla veya tek kelimelik cevaplarla iletişim kurma.
  • Acil ihtiyaçlarını bile ifade etmekte zorlanma.
  • Grup aktivitelerine katılmaktan kaçınma.
  • Kaygı belirtileri (terleme, titreme, donup kalma gibi fiziksel tepkiler).

Bu belirtilerin varlığı her zaman selektif mutizm tanısı için yeterli değildir. Benzer belirtiler gösteren başka durumlar da olabilir. Örneğin; yeni bir ülkeye göç eden çocukların yaşadığı “sessiz dönem” veya genel sosyal kaygı durumları da benzer görünümler sergileyebilir.

Burada önemli olan nokta, bu belirtilerin ne zaman ve hangi durumlarda uzman görüşü gerektirdiğini bilmektir. Aileler çocuklarındaki bu belirtileri fark ettiklerinde nasıl bir yol izlemeli ve ne zaman profesyonel destek almalıdır sorularının yanıtlarını detaylarıyla inceleyelim.

Uzman Kontrolüne Ne Zaman Başvurmak Gerekiyor?

Selektif mutizm belirtilerini fark eden ailelerin en sık karşılaştığı ikilem, “bekleyelim geçer mi?” düşüncesidir. Ancak erken müdahale, çocuğun sosyal ve akademik gelişimi açısından kritik önem taşır. Doğru zamanda uzman desteği almak, hem çocuğun hem de ailenin yaşadığı zorlukların üstesinden gelmede belirleyici rol oynar.

Özellikle aşağıdaki durumların varlığında mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır;

  • Çocuğun sessizliği okul ortamında bir aydan uzun süredir devam ediyorsa
  • Akademik performansı konuşamama nedeniyle etkilenmeye başlamışsa
  • Sosyal izolasyon belirtileri gösteriyorsa
  • Ev dışındaki ortamlarda temel ihtiyaçlarını bile ifade edemiyorsa
  • Kaygı belirtileri günlük rutinleri etkileyecek düzeye ulaşmışsa
  • Fiziksel şikayetler (baş ağrısı, karın ağrısı) okula gitme zamanlarında artış gösteriyorsa

Konuşmama davranışı, özellikle aşağıdaki durumlarda acil profesyonel değerlendirme gerektirir;

  • Çocuk daha önce tüm ortamlarda rahatça konuşabiliyorken aniden suskunlaştıysa
  • Evde bile iletişim kurmayı reddetmeye başladıysa
  • Yeme, uyku düzeni gibi temel yaşam aktiviteleri etkilenmişse
  • Okul reddi davranışı geliştirmeye başladıysa

Çocuğunuzun gelişimini yakından takip eden bir ebeveyn olarak, bu belirtileri fark ettiğinizde öncelikle bir çocuk psikiyatristi ve ihtiyaç halinde ardından dil ve konuşma terapisti ile değerlendirme randevusu almanız önerilir. Erken tanı ve müdahale, tedavinin başarı şansını önemli ölçüde artırır.

Yaşanan zorlukların hafifletilebilmesi için erken müdahale neden bu kadar önemlidir? Çocuğun gelişim sürecinde zaman faktörünün kritik rolünü anlamak, bir sonraki adımlarımızı belirlemede yol gösterici olacaktır.

Erken Teşhis ve Müdahalenin Önemi

Erken çocukluk dönemi, dil ve sosyal becerilerin hızla geliştiği kritik bir süreçtir. Selektif mutizm söz konusu olduğunda, erken teşhis ve müdahale bu gelişim sürecini korumada anahtar rol oynar.

Erken müdahalenin sağladığı başlıca avantajlar şunlardır;

  • Kaygı örüntüleri henüz yerleşmeden müdahale şansı
  • Sosyal ilişkilerin daha kolay onarılabilmesi
  • Akademik performansın daha az etkilenmesi
  • Çocuğun özgüveninin daha az zedelenmesi
  • İkincil duygusal sorunların önlenmesi

Araştırmalar, özellikle 3-5 yaş arasında başlanan tedavilerin daha etkili sonuçlar verdiğini göstermektedir. Bu yaş aralığında çocukların esneklik kapasitesi daha yüksektir ve yeni davranış örüntüleri geliştirmeye daha açıktırlar.

  • Erken müdahale edilmediğinde karşılaşılabilecek zorluklar:
  • Sosyal izolasyonun derinleşmesi
  • Akademik başarının düşmesi
  • Özgüven eksikliğinin kronikleşmesi
  • Anksiyete bozukluğunun şiddetlenmesi
  • Depresyon gibi ek psikolojik sorunların ortaya çıkması

Bu durumda zihinlerde şöyle bir soru oluşabilir: Çocuğun bu davranışları sergilemesinin altında yatan nedenler nelerdir? Selektif mutizmin ortaya çıkmasında rol oynayan faktörleri anlamak, etkili bir müdahale planı oluşturmada bize yol gösterecektir.

Selektif Mutizmin Olası Nedenleri

Selektif mutizmin ortaya çıkmasında tek bir neden yoktur. Bu durum genellikle genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve kişilik özelliklerinin karmaşık bir etkileşimi sonucunda gelişir.

Genetik faktörler önemli bir rol oynar. Ailede sosyal kaygı bozukluğu veya selektif mutizm öyküsü olan çocuklarda görülme sıklığı daha yüksektir. Bu genetik yatkınlık, çocuğun stresli durumlara karşı daha hassas bir sinir sistemi geliştirmesine neden olabilir.

Çevresel faktörler de selektif mutizmin tetiklenmesinde etkilidir. Örneğin; çocuğun yeni bir okula başlaması, taşınma, aile içi değişiklikler veya travmatik deneyimler bu durumu tetikleyebilir. Özellikle iki dilli ailelerde veya göç sonrası süreçlerde daha sık görülebilmektedir.

Kişilik özellikleri açısından bakıldığında, mükemmeliyetçi, hassas ve çekingen mizaca sahip çocuklar daha yüksek risk altındadır. Bu çocuklar genellikle yeni durumlara uyum sağlamakta zorlanır ve sosyal etkileşimlerde daha temkinli davranırlar.

Nörobiyolojik araştırmalar, bu çocukların stres durumlarında “savaş, kaç veya don” tepkilerinden özellikle “donma” tepkisini daha sık gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bu tepki, tehdit algılanan durumlarda bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkar.

Çocuğun, bu karmaşık etkenler sonucunda ortaya çıkan durumla baş edebilmesi için ailesinin desteği kritik önem taşır. Peki aileler, çocuklarına bu süreçte nasıl destek olabilir ve onların iletişim becerilerini nasıl güçlendirebilir?

Selektif Mutizmde Aileler Çocuklarına Nasıl Destek Olabilir?

Aileler, selektif mutizm ile mücadele eden çocuklarının en önemli destekçileridir. Doğru yaklaşımlar ve stratejiler, çocuğun kaygılarıyla baş etmesine ve iletişim becerilerini geliştirmesine yardımcı olabilir.

Ailelerin öncelikle çocuğun yaşadığı kaygıyı anlamaları ve kabul etmeleri büyük önem taşır. Konuşamama durumu bir “seçim” değil, bir “kaygı tepkisi” olarak görülmelidir. Bu nedenle çocuğu konuşması için zorlamamak veya ödül-ceza sistemi uygulamamak gerekir. Konuşmadığı durumlarda sabırlı davranmak ve anlayış göstermek, çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar.

Ev ortamında güvenli bir iletişim alanı yaratmak, tedavi sürecinin temel taşlarından biridir. Aile içi aktivitelerde çocuğun kendini rahatça ifade edebilmesi desteklenmeli, sosyal ortamlara kademeli geçiş için uygun fırsatlar yaratılmalıdır. Örneğin, önce evde bir arkadaşıyla oynaması, ardından park gibi daha geniş sosyal ortamlara geçiş yapması sağlanabilir.

Okul ile işbirliği yapmak da sürecin önemli bir parçasıdır. Öğretmenlerle düzenli iletişim kurulmalı ve çocuğun durumu hakkında okul bilgilendirilmelidir. Sınıf içi uyum stratejileri geliştirmek için öğretmenlerle birlikte çalışmak, çocuğun akademik başarısının etkilenmemesi açısından kritiktir.

Profesyonel destek sürecinin takibi de unutulmamalıdır. Terapist tarafından önerilen ev aktivitelerinin düzenli uygulanması, terapi seanslarına düzenli katılımın sağlanması ve gelişmelerin kayıt altına alınması, iyileşme sürecini hızlandırır. Bu noktada ailenin tutarlı ve kararlı bir yaklaşım sergilemesi önemlidir.

Bununla birlikte, selektif mutizmin farklı yaş gruplarında farklı şekillerde ortaya çıkabileceğini bilmek önemlidir. Bu durumun hangi yaşlarda, nasıl belirtiler gösterdiğini anlamak, ailelerin daha etkili destek stratejileri geliştirmesine yardımcı olacaktır.

Hangi Yaş Gruplarında Görülür?

Selektif mutizm genellikle erken çocukluk döneminde kendini göstermeye başlar. Ancak belirtilerin fark edilmesi ve tanı konulması çoğunlukla çocuğun okul hayatına başlamasıyla gerçekleşir. Bu gecikmenin temel nedeni, durumun ev ortamında belirgin olmaması ve sosyal ortamlarda daha net görünür hale gelmesidir.

İlk belirtiler tipik olarak 3-4 yaş civarında ortaya çıkar. Bu dönemde çocuklar kreş veya anaokulu gibi sosyal ortamlara girmeye başladıklarında, alışılmadık bir sessizlik ve çekingenlik gösterebilirler. Aileler genellikle bu durumu normal bir utangaçlık olarak değerlendirir ve geçici olduğunu düşünürler.

Okul çağı olan 5-6 yaş dönemi, selektif mutizmin en belirgin hale geldiği dönemdir. Çocuğun düzenli olarak ev dışı bir ortamda bulunması ve iletişim kurma gerekliliğinin artması, var olan kaygıları daha görünür kılar. Öğretmenler genellikle bu dönemde aileleri durumun olağan bir utangaçlıktan farklı olduğu konusunda bilgilendirirler.

İlkokul dönemi boyunca devam eden selektif mutizm, müdahale edilmediğinde ergenlik dönemine de uzanabilir. Ergenlik döneminde sosyal beklentilerin artması ve akran ilişkilerinin önem kazanması, gencin yaşadığı zorlukları daha da derinleştirebilir.

Burada önemli bir ayrımı yapmak gerekir: Selektif mutizm ile travmatik mutizm birbirinden farklı durumlardır. Peki bu iki durum arasındaki temel farklılıklar nelerdir ve nasıl ayırt edilebilir?

Utangaçlık ve Selektif Mutizm Arasındaki Fark Nedir?

Utangaçlık, çocukluk döneminde sıkça karşılaşılan ve genellikle normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilen bir özelliktir. Ancak selektif mutizm ile utangaçlık arasındaki farkları anlamak, doğru tanı ve müdahale için kritik önem taşır.

Utangaç çocuklar genellikle yeni ortamlara veya kişilere alışmak için zamana ihtiyaç duyarlar. İlk başta çekingen davransalar da, ortama ısındıkça iletişim kurmaya başlar ve zamanla sosyal etkileşime girerler. Örneğin, bir doğum günü partisinin başında sessiz olan utangaç bir çocuk, bir süre sonra diğer çocuklarla oynamaya başlayabilir.

Selektif mutizmde ise durum çok daha farklıdır. Bu çocuklar belirli ortamlarda, örneğin okulda, aylarca hatta yıllarca hiç konuşmayabilirler. Alışma süresi geçse bile kaygı düzeyleri düşmez ve konuşmama davranışı devam eder. Üstelik bu durum çocuğun akademik ve sosyal gelişimini ciddi şekilde etkiler.

Bir diğer önemli fark, fizyolojik tepkilerde görülür. Utangaç çocuklar sosyal durumlarda hafif bir rahatsızlık hissederken, selektif mutizmi olan çocuklar yoğun kaygı belirtileri gösterir: kalp çarpıntısı, terleme, kasılma ve “donma” tepkisi gibi. Bu tepkiler çocuğun kontrolü dışında gelişir.

Çocuklarda bu durumların hangisinin var olduğunu belirlemek için bazı risk gruplarını tanımak önemlidir. Peki hangi çocuklar selektif mutizm açısından daha yüksek risk altındadır?

Selektif Mutizmde Risk Grupları Var Mıdır?

Selektif mutizm, her çocukta görülebilecek bir durum olmakla birlikte, bazı çocuklar genetik, çevresel ve kişilik özellikleri nedeniyle daha yüksek risk altındadır. Bu risk gruplarını tanımak, erken tanı ve müdahale açısından ailelere ve uzmanlara önemli ipuçları sağlar.

Göçmen ve çok dilli ailelerin çocukları özel bir risk grubu oluşturur. Yeni bir dil ve kültüre uyum sağlamaya çalışırken yaşanan kaygı, selektif mutizmin tetiklenmesine zemin hazırlayabilir. Bu çocuklar özellikle okul ortamında, dil becerilerindeki eksiklikler nedeniyle daha fazla kaygı yaşayabilirler.

Ailesinde sosyal kaygı bozukluğu veya selektif mutizm öyküsü olan çocuklar da risk grubundadır. Genetik yatkınlık, bu çocukların stresli durumlara karşı daha hassas bir sinir sistemi geliştirmelerine neden olabilir. Özellikle ebeveynlerden birinde aşırı kaygılı veya çekingen kişilik özellikleri varsa, çocukta da benzer örüntüler gelişebilir.

Mükemmeliyetçi, aşırı hassas ve çekingen mizaca sahip çocuklar da selektif mutizm açısından risk altındadır. Bu çocuklar genellikle hata yapmaktan aşırı korkar, yeni durumlarla baş etmekte zorlanır ve sosyal etkileşimlerde daha temkinli davranırlar.

Tedavi yaklaşımları, bu risk faktörlerini ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak planlanmalıdır. O halde Selektif mutizmde hangi tedavi yaklaşımları uygulanmaktadır ve bu yaklaşımlar nasıl şekillendirilir soruları ile devam edebiliriz.

Selektif Mutizmde Tedavi Yaklaşımları

Selektif mutizm tedavisi, çocuğun bireysel ihtiyaçları ve yaşı göz önünde bulundurularak şekillendirilen çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Tedavi sürecinde, çocuk psikiyatristi, psikolog ve dil-konuşma terapistinin yer aldığı bir ekip çalışması büyük önem taşır.

Tedavinin temelinde kaygıyı azaltmaya yönelik davranışsal yaklaşımlar yer alır. Bu süreçte çocuğun konuşma kaygısı kademeli olarak azaltılırken, kendine güveni artırılmaya çalışılır. Örneğin, önce sadece terapistle fısıldayarak iletişim kuran bir çocuk, zamanla normal ses düzeyinde konuşmaya ve ardından bu beceriyi diğer ortamlara taşımaya teşvik edilir.

Dil ve konuşma terapisi, özellikle okul öncesi ve ilkokul dönemindeki çocuklar için önemli bir tedavi bileşenidir. Bu süreçte oyun temelli yaklaşımlar kullanılır ve çocuğun kaygı düzeyi sürekli gözlemlenerek ilerlenilir. Terapist, çocuğun iletişim becerilerini geliştirirken aynı zamanda özgüvenini de destekler.

Aile ve okul işbirliği tedavinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Öğretmenler ve aile üyeleri tedavi planına dahil edilir ve çocuğa nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda bilgilendirilir. Bu sayede çocuk, günlük yaşamının her alanında tutarlı bir destek görür.

Bu noktada sıkça sorulan bir soruya değinmek gerekir: Selektif mutizm otizm ile karıştırılabilir mi ve aralarındaki temel farklar nelerdir?

Selektif Mutizm Otizm Midir?

Selektif mutizm ve otizm, sosyal iletişimde zorluklar içeren ancak birbirinden oldukça farklı iki durumdur. Bu ayrımı doğru yapmak, uygun tedavi yaklaşımının belirlenmesi açısından kritik önem taşır.

Selektif mutizmde çocuk, kendini güvende hissettiği ortamlarda (genellikle evde) normal sosyal iletişim becerileri gösterir. Göz teması kurabilir, duygularını ifade edebilir ve aile üyeleriyle karşılıklı etkileşime girebilir. Konuşmama davranışı sadece belirli ortamlarda ortaya çıkar ve kaygı temelli bir tepkidir.

Otizmde ise iletişim zorlukları tüm ortamlarda ve sürekli olarak gözlenir. Çocuk, ortamdan bağımsız olarak göz teması kurmakta zorlanabilir, karşılıklı sohbet başlatmakta ve sürdürmekte güçlük çekebilir, ve tekrarlayan davranış örüntüleri sergileyebilir. Bu zorluklar kaygıdan değil, nörogelişimsel farklılıklardan kaynaklanır.

Bu durum bizi bir başka önemli soruya yönlendirir: Selektif mutizm bir anksiyete bozukluğu mudur?

Selektif Mutizm Anksiyete Bozukluğu Mudur?

Güncel tanı sistemleri ve klinik araştırmalar, selektif mutizmi bir anksiyete bozukluğu olarak sınıflandırır. Bu sınıflandırma rastgele yapılmamıştır; çocuğun gösterdiği belirtiler, altta yatan mekanizmalar ve tedaviye verdiği yanıt, durumun temelde bir kaygı bozukluğu olduğunu gösterir.

Çocuğun belirli ortamlarda yaşadığı “konuşamama” durumu, sosyal kaygının bedensel bir yansımasıdır. Bu durum, tıpkı diğer anksiyete bozukluklarında olduğu gibi, “savaş, kaç veya don” tepkisinin bir parçası olarak ortaya çıkar. Burada çocuk genellikle “donma” tepkisi gösterir ve konuşamaz hale gelir.

Sosyal anksiyete ile olan yakın ilişkisi dikkat çekicidir. Araştırmalar, selektif mutizmi olan çocukların büyük bir kısmında sosyal kaygı bozukluğunun da eşlik ettiğini göstermektedir. Bu nedenle tedavi yaklaşımları da anksiyete odaklı planlanır ve kaygıyı azaltmaya yönelik teknikler kullanılır.

Özetle;

Selektif mutizm, sosyal ortamlarda ortaya çıkan ve çocuğun yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir anksiyete bozukluğudur. Erken tanı ve müdahale, tedavinin başarı şansını artırır. Aile, okul ve uzmanların işbirliği içinde çalışması, çocuğun bu zorlu süreçten başarıyla çıkmasına yardımcı olur.

Kaynaklar

1- https://www.asha.org/practice-portal/clinical-topics/selective-mutism/ 

2- https://www.selectivemutism.org/resources/archive/online-library/speech-language-and-selective-mutism/

3- https://www.rcslt.org/speech-and-language-therapy/clinical-information/selective-mutism/

4- https://www.acibadem.com.tr/hayat/secici-konusmazlik-nedir/

Uzman Dkt. Aleyna Tekin Çolak

Lisans eğitimi süresince birçok özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde ve özel kliniklerde klinik gözlemlerini tamamlayan Uzm. Dkt. Aleyna Tekin, İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dil ve Konuşma Terapisi Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Programını tamamlamıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Hemen Bilgi Al!